2 Mayıs 2020 Cumartesi

Rotatif Kredi Nedir?

İşletmelere kısa vadeli nakit akışı sağlayan, toplam vadesi 12 ay olan, 3 ayda bir faiz ödemeli(mart-haziran-eylül-aralık) ve vade içerisinde istenilen zamanda anapara ödemesi yapılabilen bir kredi türüdür.

Rotatif krediler işlek kredi, borçlu cari hesap(BCH) olarak da bilinir.

Rotatif kredilerde spot kredilerin aksine faiz oranı günlük olarak hesaplanır ve 3 aylık devre sonlarında faiz ödemesi yapılır. Spot kredilere faiz ve anapara ödeme dönemlerine ilişkin bilgileri önceki yazılarımızdan buradan okuyabilirsiniz.

Ticari işletmeler rotatif kredileri bankalardaki limitleri dahilinde teminatlı veya teminatsız olarak kullanabilirler. Bu sebeple, belirli limitler dahilinde kullanılabilmesi ve faiz oranın günlük olarak hesaplanması işletmelerin nakit açığı yaşadığı durumlarda faaliyetlerini rotatif kredilerle finanse edebileceklerdir.

Spot kredilerde anapara ve faiz oranı vade başında sabit olması ve vade sonunda anapara ve faiz ödemesinin birlikte yapılmasına karşın rotatif kredilerde anapara ödemesi vade süresi içerisinde istenilen vakit, faiz ödemesi ise 3 aylık devre sonlarında yapılır ve faiz spot kredilerdeki gibi sabit değildir, günlük olarak belirlenir.


Hangi Durumlarda Rotatif Kredi Kullanılmalıdır?

Ticari işletmeler piyasadaki dalgalanmaları da göz önünde bulundurarak, kullandığı kredi türleri banka limitleri dahilinde farklılık gösterebilmektedir. Banka limitlerinin nasıl oluşturulduğu hakkında bilgi edinmek isterseniz “Bankaların Kredilendirme Süreci” yazıma göz atabilirsiniz. Bu süreçte işletmeler piyasadaki faiz oranının yükseleceği düşüncesine sahiplerse rotatif kredi kullanmak istemezler. Çünkü rotatif kredilerde faiz oranı günlük olarak belirlendiği için faiz oranlarındaki artışla birlikte işletmeler devre sonlarında yüksek faiz ödemek zorunda kalırlar. Rotatif krediler bu kapsamda kısa süreli nakit akışı sağlamak için ve faiz oranlarında önemli bir artış beklenmediği dönemlerde kullanılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra faiz oranında belirgin bir artış beklentisi varsa spot kredi kullanmak işletmelere daha az finansman yükü getirebilmektedir. Fakat şunu da göz önünde bulundurmak gerek, spot kredilerin faiz oranı rotatif kredilerin faiz oranlarından daha fazladır.


1 Mayıs 2020 Cuma

Spot Kredi Nedir?

Ticari işletmelerin kısa ve orta vadeli fon sağlayabilecekleri bir kredi türüdür. Spot kredileri vade başlangıcı ve vade sonu olmak üzere iki kavram ortaya koyarak şu şekilde izah edebiliriz:

Vade başında: Kullanılan kredinin anapara ve faiz oranı belirlenir. Vade süresinde değişmez.

Vade sonunda: Kullanılan kredinin anapara ve faizi tek seferde ödenir.



Bu kredi türünde anapara ve faiz belirli olduğu için piyasalardaki dalgalanmalardan kaynaklı olarak kullanılan kredinin faiz oranı vade sonunda değişmeyecektir. Faiz oranı değişikliklerinden kaynaklı olarak nakit yönetiminde problem yaşamak istemeyen işletmeler bu krediyi kullanmak isteyecektir.

Örnek vermek gerekirse 01.05.2020 tarihinde vade sonu 01.05.2021 olan 500.000 TL %5 faiz oranlı spot kredi kullandınız. Vade başlangıcı ve vade sonu tarihleri arasında kredi tutarı değişmeyecek olup, 01.05.2021 geldiğinde 500.000 TL(anapara) + %5(faiz) ödeyip krediyi kapatabileceksiniz.

Bunun yanı sıra, işletmeler spot kredileri vade sonundan önce kapatmak isterlerse ne yapabilirler?
Ticari işletmeler spot kredilerini erken kapatmak isterlerse erken ödeme opsiyonlu spot kredi kullanabilir. Bu kredi türünün ise faiz oranı normal spot kredilerden bir miktar fazla olacaktır.



1 Mart 2020 Pazar

Girişimlerin Başarısız Olmalarının Temel Sebepleri


Her birey bir atılım gerçekleştiremese de düşüncelerde hep yer almıştır: kendi işini kurma fikri.

Unutmayın, kendi işini kurma fikri sadece o tutkuyu içinde barındılar içindir! 

Yeterli cesareti toplamış ve gerekli adımı atan kişilerin hepsi başarılı olma hayaliyle yola koyulsa da ülkemizdeki girişimlerin %50’den fazlası başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Girişimlerin başarısızlıkla sonuçlanmasının başlıca sebeplerine gelin birlikte bakalım! 

Sermaye yetersizliği 

Her şirket kurulurken yeterli bir sermayeye ihtiyaç duymaktadır. Şirket ortakları genelde şirketin kurulmasından önce yeterli sermayeyi kağıt üzerinde hesaplamakta ve her zaman pozitif bir görüntü ile iş fikirlerini icraata dökmektedir. Fakat, işletme kurarken yapılan fizibilite etütleri bir kağıt parçasından öte olmalıdır. Özellikle finansal etütler. Yanlış fizibilite çalışması baştan bir hatadır! Bu sebeple işletme kurarken bir ürünü üçe alırım beşe satarım düşüncesinden ziyade 2 lira kar için ne kadar maliyete katlanıldığını hesap edilmelidir.

Bunun yanında şirketin kuruluş aşamasında gerekli sermayesi dışında operasyonel faaliyetlerini yürütebilmesi için sermayeye ihtiyaç duymaktadır: Teknik bir tabirle ifade etmek gerekirse net işletme sermayesi 1 yıl içerisinde nakde dönüşebilecek varlıkları ile 1 yıl içerisinde sahip olduğu borçların ne kadarının ödenebilmesidir.  İşletmeler kurulur ve net işletme sermayesine ihtiyaç duyar. Net işletme sermayesi hakkında detaylı edinmek isterseniz “Net İşletme Sermayesi” adlı yazıma bakabilirsiniz.

Tecrübe eksikliği

İşletmenizin belirli bir süre işletmeyi ayakta tutacak yeterli sermayeye sahip olduğunu varsayalım. İşinizin patronu olmak istiyorsanız diğer önemli hususlardan birisi de işletmenini faaliyet gösterdiği sektördeki tecrübenizdir. Tecrübeniz olmadan yapılabilecek en iyi iş ticaret olabilir onu da yapabilmeniz için bir süre piyasadan kötü tecrübeler edineceksiniz.

Tecrübe konusunda önerebileceğim bir şey varsa şu ki hangi sektörde çalışmak istiyorsanız o sektörde birkaç yıl da olsa çalışmanız sizin sektörün döngüsü hakkında birçok fikir sahibi olmanızı sağlayacaktır. Örneğin, satışını yapmak istediğiniz bir ürünü hangi segmentte hangi potansiyeldeki müşterilere pazarlayacağınız, satacağınız ürünü hangi tedarikçilerden, ne kadar fiyata sağlayacağınız önemli hususlardır.

Pazarlama Gücü

Yeterli sermayeniz var, tecrübeniz belirli düzeyde ve bir ürün ürettiniz ya da bir ürünü alıp satacaksınız. Müşteriniz nerede? Sizce müşterisiz bir işletmenin gideceği yer neresidir: Tabiki bir süre sonra iflas masasıdır. Bir işletme olarak ayakta kalmak istiyorsanız öncelikle müşterilerinizle birlikte ayakta kalabileceksiniz. Müşteriniz yoksa veya müşterilerinizde potansiyel riskler varsa, ürünlerinizi pazarlama gücünüz zayıfsa rekabet gücünüz bir süre sonra azalacak ve işletmeniz için kötü bir son olacaktır.

Pazarlama gücüne bakıldığında müşteri profilini çok iyi belirlemeniz gerekmektedir. Nitekim, bir girişimde bulunmadan önce satışını yapacağınız ürünlerin hangi potansiyeldeki müşterilere hitap ettiğini belirleyip ona göre bir satış stratejisi uygulamanız gerekecektir: Lüks tüketim ürünleri mi, zorunlu tüketim ürünleri mi satacağınıza siz karar vereceksiniz.

Pazarlama stratejisinde müşteri potansiyeli olarak toptan satış yapacaksak vade satışlardan kaynaklı olarak müşterileri portföyünüzü genişletmeniz ve böylece riski dağıtmanız sizi oluşabilecek tahsil sıkıntısından kurtarabilecektir.

Girişimcilerin başarısızlık hikayelerine baktığımızda birçok kişinin başarısızlığının altında yatan temel sebeplerin yukarıdaki faktörlerden kaynaklandığını görebileceksiniz. Nitekim başarısız girişimlerde bulunan kişiler yaptıkları hatalardan önemli tecrübe kazanarak tekrardan girişimciliği soyunacaklardır.

Yukarıdaki bahsettiğimiz unsurların her birisi çok elzem olmakla birlikte yapılan araştırmalara göre girişimlerin başarısız olmalarının en temel sebebinin finansal yetersizlikten kaynaklandığı görülmektedir.

Unutmayın birçok başarılı girişimin arkasında yatan ana faktörün başarısız girişim tecrübeleridir. Hayallerinizden VAZGEÇMEYİN!


Kısacası;

Yaptığın işi bileceksin(tecrübe), sonra kuracaksın(sermaye) daha sonra satacaksın(pazarlama gücü).

İşi bilirsin, işi kurarsın ama işi pazarlayamazsanız piyasada tutunamazsın!

Başarısız oldun, büyük bir tecrübe edindin. Hala hayallerin varsa tecrübelerinden ders çıkartarak ayağa kalk!

Ne demiş İrlandalı yazar Samuel Beckett "Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil."

 

14 Nisan 2019 Pazar

Kitap İncelemesi: Evet, Boyun Eğmeden Anlaşmaya Varmak

Bir insanın günlük yaşamını ele aldığımızda en önemli hususlardan birisinin iletişim olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bakkal Mehmet Amca’dan iş hayatımızdaki diğer insanlara kadar…
Herkes iletişim kuruyor ama herkes gerçekten anlaşabiliyor veya uzlaşabiliyor mu?

Bir düşünün siz ne kadar kendi düşüncelerinizi ifade ederek karşı tarafta etki yaratıp sizin düşüncelerinizi benimsemesini sağlayabiliyorsunuz?

Yaşantınıza baktığımızda insanların sizin düşüncelerinizi desteklemediğinizi ya da düşüncelerinizi ifade ettiğinizde karşı tarafta yeterli bir tesir uyandıramadığınızı düşünüyor musunuz?

Yukarıdaki sorularımın daha fazlasını kitabın içeriğinde bulabilirsiniz. Bu kitabı okuyarak, insanlarla iletişimizde bir adım daha öne geçebilirsiniz, tabi ki deneyerek.

Kitapta da vurgulandığı ve giriş cümlesinde yazdığı gibi “Hoşunuza gitsin veya gitmesin siz bir müzakerecisiniz. Müzakere hayatın gerçeği”. Evinizde ailenize, iş hayatında meslektaşlarınıza ve her yerde evet, siz bir müzakerecisiniz. 

Kitabın temel içeriği, ikna/uzlaşma üzerine kurulu bir bütünden oluşmaktadır. Size her şeyi bir teori olarak sunmuyor, insanların yaşantılarından örnek vererek uygulanabilirliğini gözler önüne seriyor. Örneğin, ev sahibi ile kiracısı arasında yaşanan yıl sonundaki zam görüşmeleri. Ev sahibi kiraya zam yapacaktır, kiracı ise zam geleceğini bilecektir ama daha az kirayı nasıl ödeyeceğini düşünecektir. Bu örnekte olduğu gibi kitapta, günlük hayatımızda rahatça görebileceğiniz veya yaşayabileceğimiz bir olay üzerine müzakere yöntemlerini, yaklaşım açılarını ele alıyor.

Normal hayatta kişilerin görüşmelerinde sert ve yumuşak olmak üzere 2 tarz durum sergileyerek görüşmelerini sürdürmekle birlikte kitapta aslında çoğu insanların bildiği fakat kelimelere dökemediği bir tarzı daha ortaya koyuyor: Prensipli tarz.

Kitabın içeriği 5 bölümden oluşuyor: birinci bölüm, iyi bir müzakereci olarak pozisyonlar üzerinde pazarlık yapılmaması gerektiğini, yani insanların içinde bulunduğu konumlar üzerinden görüşmelerini sürdürmemesi durumu. İkinci bölümde, insanları problemlerden ayrı tutmanın gerekliliğini ortaya koyuyor. Burada, ortada bir sorun olduğunda direkt insanlar üzerinden sonuç çıkarmamanın gerekliliğini dile getiriyor. Yapılan görüşmelerde pozisyonlara değil, menfaatlere odaklanmanın temelini ele alıyor. Olaylarda kişilerin menfaatlerinin hangi doğrultuda olduğu ve bunları belirlemeniz için karşı tarafa sorular yöneltmenize dair içerikler bulunuyor.  Karşılıklı kazançlar için seçeneklerin orta konulması gerekliliğini ele alıyor. Böylece, sorunları kişileştirmekten uzakta win-win felsefesiyle hareket ortamı sağlıyor. Üçüncü bölümde, bazı soruları sizin ağzınızdan karşı tarafa size yöneltilerek cevaplar aranıyor bu sorumlar: Uzlaşmada diğer taraf daha güçlüyse ne olur?, Diğer taraf oyuna katılmazsa ne yapmalı?, Diğer taraf uzlaşma esnasında çirkin taktikler kullanırsa ne yapmalı?. Dördüncü bölümde, kitabın düşüncelerinizin ve yaptığınızın farkına varmanızı sağlayarak, öğrenmenize yardımcı olabileceği, ancak kimsenin size beceri kazandıramayacağı, bunu ancak kendinizin yapabileceğini belirtiyor.  Son bölümde ise kitap hakkında sorulan 10 soruya cevap veriyor. Bu sorular adil olmak ve prensipli müzakerelerle ilgili sorular, insanlarla ilgili karşılaşılan sorular, taktik soruları ve güçle ilgili sorulardır.

Genel itibarıyla, gelişime açık bir bireyseniz, farkındalığınızı artırmak ve etkili bir iletişimle müzakereci yönünüzü geliştirmek istiyorsanız bu kitabı gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Kitap sıradan kişisel gelişim kitabı değildir. Etkileyici ve uygulanabilirliği yüksek içeriklere sahip bir oluşumdur. Şundan emin olabilirsiniz ki sıkılmadan ve sindirerek okuduğunuzda bir de okuduklarınızı uygulamaya çalıştığınızda iletişiminizdeki ve etkileyicilikteki gücünüzün arttığını göreceksiniz ve başkaları tarafından fark edileceksiniz. 

7’den 70’e herkese tavsiye ederim. İyi okumalar.
 

Kitabın Künyesi
Yazarlar: Roger Fisher, William Ury, Bruce Patton
Yayınevi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Baskı Sayısı: 3
Sayfa Sayısı: 219

22 Şubat 2019 Cuma

IBAN / International Bank Account Number


Günümüzde bankalarla işi olmayan, bankaya işi düşmeyen var mı? Bu sorunun cevabı %100 hayır olacaktır. Peki, bankacılıkta bir kavramı her zaman duyarız ama ne olduğu hakkında bilgimiz var mı? Nedir o kavram diyenler aslında biliyorlar, “IBAN”. Gelin “IBAN”a daha yakından bakalım.

Bu yazımı okuduktan sonra neler öğreneceksiniz;

IBAN Nedir?

IBAN Neden Kullanılır?

IBAN Kaç Hanelidir?

IBAN’ı Nasıl Öğrenebilirim?

IBAN Nedir?

IBAN, “International Bank Account Number” kelimelerinin baş harflerinden oluşmakta olup, uluslar arası banka hesap numarası olarak bilinir.

IBAN Neden Kullanılır?

IBAN ilk kez Avrupa Birliği düzenlemeleri ile gündeme gelmiştir. Gündeme gelme ve IBAN kullanma nedenlerini ise aşağıdakiler gibi sıralanabilir;
  • Para transferlerinin güvenliğini sağlamak,
  • İşlemleri hızlı bir şekilde gerçekleştirmek,
  • İşlemleri hatasız olarak yapmaktır.
IBAN Kaç Hanelidir?

IBAN, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte en fazla 34 haneden oluşmaktadır. 2010 yılından itibaren Türkiye’de uygulamaya giren IBAN ülkemizde 26 haneden teşkildir.

Örnek IBAN;


T
R
1
2

3
4
5
6
7

8

1
2
3
4
5
6
7
8
9
1
2
3
4
5
6
7
A
B

C

D

E



A: Ülke kodunu,

B: Kontrol basamaklarını,

C: Banka kodunu

D: Rezerv alanını,

E: Hesap numarasını gösterir.


IBAN’ı Nasıl Öğrenebilirim?


IBAN numaranızı;

  • İnternet bankacılığından,
  • Mobil bankacılıktan,
  • Şubenizden,
  • Çağrı merkezlerinden, 
öğrenebilirsiniz.


Şunlara da göz atabilirsiniz;


18 Şubat 2019 Pazartesi

Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansı / Corporate Governance

Bu yazımı okuduktan sonra neler öğreneceksiniz;

Kurumsal Yönetim Nedir?
Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansı Nedir ve Nasıl Alınır?
Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansı Sınavı Kaç Modülden Oluşur ve Konu Başlıkları Nedir?
Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansını Alınca Nerelerde Çalışabilirim?
Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansı Sınavına Nasıl Çalışır?

Kurumsal Yönetim Nedir?

Kurumsal yönetim kavramı için birçok kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından farklı tanımlamalar yapılmakla birlikte temel konusu bir şirketin yönetim kurulunu, paydaşlarını ve menfaat sahiplerini arasındaki ilişkiyi ele almaktadır. 

Kurumsal yönetim kavramı OECD tarafından şu şekilde tanımlanmaktadır;

Kurumsal yönetim, bir şirketin yönetimi, yönetim kurulu, hissedarları ve diğer menfaat sahipleri arasındaki biz dizi ilişkiyi kapsar. Kurumsal yönetim, makroekonomik politikalardan, ürün ve faktör piyasalarındaki rekabet düzeyine kadar firmaların faaliyetlerini biçimlendiren bir dizi unsurdan oluşan daha geniş bir ekonomik çerçevenin içinde yer almaktadır. Kurumsal yönetimin çerçevesi aynı zamanda yasal, düzenleyici ve kurumsal faktörlere dayanır.

Kurumsal Yönetim Lisansı Nedir ve Nasıl Alınır?

Kurumsal yönetim derecelendirme lisansı SPK tarafından belirlenen bazı şartlar çerçevesinde bazı kurumlarda çalışmak için gerekli olan bir belgedir. Bu lisansı alabilmek için “Sermaye Piyasası Lisanslama Sicil ve Eğitim Kuruluşu (SPL)” tarafından düzenlenen Kurumsal Yönetim Derecelendirme Sınavına girmiş ve tüm modüllerden başarılı olmak gerekir.

Bu lisansı alabilmek için en az 4 yıllık lisans mezunu olmak ve tüm konu başlıklarından en az 50 puan alıp, sınav ortalamasının 60 üzeri olması gerekmektedir.

Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansı Sınavı Kaç Modülden Oluşur ve Konu Başlıkları Nedir?

Kurumsal Yönetim Derecelendirme Sınavı 5 adet modülden oluşmaktadır. Modül konu başlıkları ise şu şekildedir;
  • Geniş Kapsamlı Sermaye Piyasası Mevzuatı ve Meslek Kuralları
  • Temel Finans Matematiği ve Değerleme Yöntemleri
  • Ticaret Hukuku
  • Muhasebe ve Finansal Raporlama
  • Kurumsal Yönetim
Lisansı alabilmek için yukarıdaki 5 adet dersin her birinden en az 50 puan almak ve aritmetik ortalamasının 60 puan olması gerekmektedir(Sınavda her konu başlığında 25 adet çoktan seçmeli soru bulunmaktadır).

Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansını Alınca Nerelerde Çalışabilirim?

Kurumsal yönetim lisansını alınca SPK tarafından tabi tutulan kurumsal yönetim şirketlerinde, yatırımcı ilişkileri bölümünde uzman, yönetici gibi pozisyonlarda çalışılabilir.

Kurumsal Yönetim Derecelendirme Lisansı Sınavına Nasıl Çalışır?

Öncelikli olarak bir bankada veya başka bir finansal kuruluşta çalışıyorsanız ve bulunduğunuz kurum SPK Lisanslarına tazminat ödüyorsa, kredi derecelendirme ve kurumsal yönetim dersi ile ortak olan 4 adet modüle ağırlıklı olarak çalışmanızı öneririm. Çünkü ortak modüller sadece bu 2 lisans için değil diğer lisans içinde ortak modüldür. Eğer ortak modüllerden başarılı olursanız diğer birkaç dersten başarılı olmanız sizin birkaç lisansı birlikte almanızı sağlar.

Tek oturumda tüm dersleri verip başarılı olmak mümkündür. Bunun içi düzenli çalışmak ve her konu başlığının sonunda yer alan sorulara göz atmaktır. Ayrıca, SPK Lisanslama sınavlarına çalışırken muhakkak “Sermaye Piyasası Lisanslama Sicil ve Eğitim Kuruluşu” sitesinde yer alan çalışma notlarının baz alınarak çalışılması gerektiğini belirtmek isterim. Piyasada birçok kaynak bulunmakta olup, en önemli ve öğretici kaynak kurumun kendi sitesinde yer alan çalışma notlarıdır. Sitedeki çalışma notlarını okuduktan sonra pekiştirmek amaçlı piyasa bulunan test kitapları tercih edilebilir. Söylemekte yarar var, tüm dersleri geçmek için illaki başka bir kaynağa ihtiyaç yoktur. Sadece çalışma notlarını okuyarak da başarılı olabilirsiniz. 

Şunlara da göz atabilirsiniz;