26 Aralık 2018 Çarşamba

Bankacılıkta 5C/5K Kuralı


Finans dünyasının içerisinde yer alıyorsanız duymuş olmalısınız bu 5C kuralını. 

5C kuralı, İngilizcedeki “Character”, “Capacity”, “Collateral”, “Capital” ve “Condition” kelimelerinin baş harflerinden oluşmakta olup, ülkemizde 5K kuralı olarak bilinir. 

Bu kural, bankaların kredi değerlemesinde kullanılan bir yöntem olmakla birlikte kişilere ya da firmalar ne amaçla, ne şartlar altında, ne kadar kredi kullandırılacağını, kullanılan kredi için ne gibi teminatlar alınacağını ve ne tür bir kredi kullandırılacağına yol gösterir. Bankaların kredilendirme sürecine ilişkin önceki yazıma buradan ulaşabilirsiniz.


Karakter(Character): Kişilerin ya da firmaların diğer bir ifadeyle borçlunun bankalar nezdindeki itibarını gösterir. Bu aşamada, müşterinin ticari geçmişi göz önünde bulundurulur. Örneğin, daha önceki kredi kullandırımlarında borcunu zamanında yerine getirmiş mi, karşılıksız çek kaydı mevcut mu, protestolu herhangi bir senedi var mı gibi ölçümler göz önünde bulundurulur. Bir nevi müşterinin ticari ahlakını ortaya koyar. Kredi notunuzu nasıl yükseltebileceğinize ilişkin yazıma göz atabilirsiniz.

Kapasite(Capacity): Bu tam olarak “Eğer A firmasına 1 Milyon TL kredi versem, ödeyebilir mi?” sorusunun cevabına karşılık gelmektedir. Yani, müşterinin ödeme gücünü göstermektedir. Bu durumda müşterinin gelir kalemleri vb. unsurlar dikkate alınır.

Kefalet(Collateral): Teminat anlamına da gelen kelime müşteriye kullandırılan kredinin geri dönmesi riskinin dağıtılmasını gösterir. Bu aşamada kullandırılacak kredinin müşteriye uygunluğu dikkate alınır.

Kapital(Capital): Sermaye, müşterinin finansal yeterliliğinin göstergesidir. Sermayenin yeterliliğinin yanı sıra etkin kullanılıp kullanılamadığı da değerlendirilir.

Koşullar(Conditions): Kullandırılan kredilerin hangi şartlar altında gerçekleştirildiğini gösterir. Bu durum değerlendirilirken firmanın faaliyet gösterdiği sektör dinamikleri göz önünde bulundurulmakla birlikte ekonomi konjonktürü de dikkat alınır.

Bankacılıkta diğer önemli ilkeler ise kredilendirme ilkeleridir.

23 Aralık 2018 Pazar

Bankaların Kredilendirme Süreci


Muhtemelen birçok işletmede bulunan işverenler, üst düzey yöneticiler ve finans departmanı çalışanları bankaların kredilendirme süreçlerini merak etmişlerdir. Kimileri bu süreçler hakkında bilgi sahibi kimileri ise şu anda burayı okuyor. O zaman bankaların kredilendirme süreci hakkında bilgi edinmek için doğru yerdesiniz diyebilirim.

Nedir ve nasıl işliyor bu kredilendirme süreci diyorsunuz değil mi?

Şu şekilde başlayabiliriz o zaman! Örneğin, benim yıllık cirosu bir diğer deyişle iş hacmi 10 Milyon TL olan bir işletmem var. Ben işletmemin büyümesi için karlı bir yatırım yapmaya karar verdim ve bu yatırım için de 2.5 Milyon TL fon kaynağına ihtiyacım var. Akla ilk gelen fon kaynağı da genelde BANKALAR’dır!

Fon kaynağı için banka şubelerinin kapısını çaldınız ve ticari firmalarla ilgilenen portföylere durumu izah ettiniz. Banka bu aşamada sizin öncelikle kişisel bilgilerinizi isteyecektir ve belirli bir ön araştırma yapacaktır. Sizinle çalışmanın bankanın karlılığı için olumlu olacağını görürse firmanızın mali kayıtlarını talep edecektir. Bu mali kayıtlar öncelikle son 3 yılın bilançosu, gelir tablosu, mizan kayıtlarıdır.

Bankadan bankaya değişmekle birlikte belirli limitler dahilinde kredi kullandırımı şube yetkisindedir. Örneğin, şube 500 Bin TL’ye kadar kredi kullandırabilmesi gibi. Bu gibi durumda kısa bir ön çalışma ile kredi kullanımı gerçekleştirebilirsiniz. Fakat sizin ihtiyacınız 2.5 Milyon TL olduğunu varsaydık ve bu da şube yetkisini aşmakta. Bu süreçte neler olur?

Şube sizden almış olduğu verileri bankaların “Mali Tahlil Birimi”ne gönderir. Bu birimin adı bankadan bankaya değişkenlik göstermekle birlikte bazı bankalarda olmayabilir de. Kredi kullanmak istediğimiz bankada bu birimin olduğunu varsayarsak şirketimizin mali verilerini bu birim inceler. Bu incelemede sizin firmanızı yerinde gezip görmek isteyebilecekleri gibi birçok kriteri göz önünde bulundururlar. Bu kriterlerin bazıları firmanın kuruluş tarihi, faaliyet gösterdiği sektör, karlılık oranları, borçluluk oranlarıdır. Bu birimde sizin firmanıza analist tarafından bir not belirlenir.

Firmanızın notu belirlendi ve belirlenen not neticesinde kredi kullandırımı için şubeniz bankanın “Krediler Birimi”ne sizin kredi kullanımıza dair bir kredi teklif talebi oluşturur ve bu birim size kredi kullandırım limitini ve şartlarını belirler. Bu kredi teklif talebinde sizin bankadan kredi kullanımınız karşılığında ne gibi şartlar koşulduğu yer alır. Örneğin, 2.5 Milyon TL kredi karşılığında ipotek alınacak vs. Bu süreçte size istediğiniz bir limit tahsis edilmişse bir sonraki aşamaya geçilir.

Kredi limitiniz ve kullandırım şartlarınız belirlendi. Peki, ben bu kullanacağım krediyi ne kadar faizle çekeceğim diye merak ediyor olabilirsiniz. Bir sonraki süreç ise “Ticari Krediler Fiyatlama Birimi”dir. Bu birim sizin kredi kullanımınızı hangi oranlar çerçevesinde gerçekleştireceğinizi belirler. Bu birim kullandırılacak olan kredinin faiz oranını belirler ve kredi kullandırımı uygun görülürse kredi kullandırımı gerçekleştirilir.
   
Kredilendirme süreci aşamalarını şu şekilde özetleyebiliriz:

Şube Tarafından Gerekli Verilerin Toplanması

Mali Tahlil Biriminin Analiz Yapması

Kredi Birimi Tarafından Limit Belirlenmesi

Fiyatlama Birimi Tarafından Faiz Oranlarının Belirlenmesi

*Bankalardaki kredilendirme süreci ve bu süreçteki birim adları bankadan bankaya farklılık göstermektedir.

22 Aralık 2018 Cumartesi

İngilizce Öğrenmek ve YDS'den 70 Almak


YDS(yabancı dil sınavı), ÖSYM tarafından yazılı ve elektronik(e-YDS) olmak üzere yılın belirli günlerinde yapılan İngilizce seviye tespit sınavıdır. 

Bu sınavdan belirli bir puan almak, akademisyen olmak ve bazı kamu kurumlarında çalışmak isteyenler için sağlanması gereken koşullardan birisidir.


Öncelikle belirtmem gerekir ki, belirli bir seviyede İngilizce bilgisi olmayan bir kişinin YDS’den 70 üzeri alması mümkün değildir. Nasıl ki 100 soruluk bir Türkçe deneme sınavına girdiğinizde ve birçok konuyu bilmediğiniz zaman 70 alamıyorsanız İngilizceden de belirli bir birikim sahibi olmadan yüksek puan almak zordur.


YDS’den 70 üzeri almaya kararlısınız ve bunun için bir şeyler yapmak istiyorsunuz! Peki, neler yapabilirim diyorsanız size birkaç tavsiyede bulunabilirim.


Şunu belirtmem de fayda vardır ki İngilizce öğrenmek bir süreçtir, bu sınavdan yüksek puan almanın yolu bol bol soru çözmek ve sınav taktiklerini öğrenmekten geçer. Belki yıllardır yurt dışında yaşadınız ama YDS’den 70 üzeri bir puan dahi alamamanıza rağmen çok iyi derecede İngilizce anlama ve konuşma becerisine sahip olabilirsiniz. Bu yüzden İngilizce bilmek, öğrenmek ayrı bir şey YDS’den yüksek puan almak başka bir şey.


İngilizce öğrenmeyi bir süreç olarak değerlendirdikten sonra kendimizi dil bilgisi konusunda geliştirerek bu işe başlayabiliriz! Piyasada İngilizce öğrenmek için birçok kitap vardır. 2 farklı kaynaktan öğrenmek size faydalı olacaktır. Yüksek puan almak için ilk kriter İngilizce dil bilgisi öğrenmek!


İngilizce dil bilgisini öğrenirken bir yandan kelime defteri tutmanızı öneririm. Bu deftere dil bilgisi öğrenirken fazlaca karşılaştığınız kelimeleri not ediniz. Fakat, kelimenin anlamına baktıktan sonra deftere kelimeyi anlamıyla birlikte yazmanızı önermem! Çünkü kelime bilmek ezber gerektirdiği için sürekli tekrar etme ihtiyacı duyarsınız. İlk öğrendiğiniz zaman sadece İngilizcesini yazın, bir sonraki gün sözlüğe bakmadan Türkçesini yazmaya çalışın, eğer ki yazamıyorsanız anlamına bakın yine bilemezseniz Türkçesini yine yazmayın. Ne zamanki sözlüğe bakmadan Türkçesini öğrendiniz o zaman yazabilirsiniz! Ayrıca kelimeleri öğrenirken bir kelimenin sıfat, zarf ve varsa fiil hallerini de yazın. Kendinize bir kodlama oluşturun.

Kelimelere çalışırken aynı zamanda eş anlamlılarını ve zıt anlamlılarını da bir kenara not edin. Ayrıca, kelime öğrenirken isim, fiil ve sıfat halleriyle birlikte öğrenin.


İngilizce öğrenmeye yeni başladığınızı düşünürsek bol bol kelime telaffuzları için filmi, dizi, haber vs. izleyebilir, podcastler dinleyebilirsiniz. Bu süreçte alt yazı İngilizce olarak izlemek sizi biraz zorlayabilir bu sebeple ilk başlarda alt yazı Türkçe izleyebilirsiniz! Fakat ilerleyen zamanlarda alt yazıyı İngilizceye çevirmelisiniz daha da ileri süreçte alt yazısız film, dizi izlemelisiniz!


Kelime öğrenirken belki sadece dil bilgisi öğrenme aşamasında olanlar göz önünde bulundurulmuş olabilir. Kelime öğrenmeyi bir ileri seviyeye taşımak için internet üzerinden İngilizce yayın yapan haber kanallarını takip edebilirsiniz. Bu sadece siyasi değil, ekonomik, sanat, kültür olmalı ve kendinizi olabildiğince kelime öğrenme konusunda geliştirmelisiniz!


Dil bilgisi öğrenmek sizin 7-8 ayınızı aldığını düşünürsek, yukarıdaki kelime öğrenme ve film izleme süreci hiç bitmez. Dil bilgisi öğreniminden sonra bir test kitabı almalısınız. Bu test kitabında bol bol soru çözerek dil bilginizi geliştirmelisiniz. Yine aynı şekilde çok çıkan kelimeleri öğrenmelisiniz. Bu süreç daha ileriki zamanı kapsadığı için artık kelimeleri ezberlerken sadece sıfat, zarf ve fiil halleri değil, eş anlamlılarıyla da öğrenmeniz size muazzam bir fayda sağlayacaktır.


Şimdi İngilizcenizi belirli bir seviyeye getirdiniz. Peki, YDS’den 70 alabilecek miyim diyorsanız, ben size direkt olarak söyleyeyim. EVET, alacaksınız.


Dil öğrenmek bir süreçtir. Bu süreç sizi belirli seviyeye getirdiyse YDS’den yüksek almak için yapmanız gereken bol bol soru çözmek, farklı haber kaynaklarından bir şeyler okumak, kelime tekrarı yapmak, YDS’de olan bazı soru çözüm stratejilerini bilmek. Başka bir sebep yok.


Ve şunu da söylemeliyim ki İngilizceyi de Türkçe gibi düşünmelisiniz. Nasıl Türkçe deneme sınavlarında fazla net çıkarmak istiyorsanız o kadar fazla soru çözmeniz gerekiyor. İngilizce de o şekilde.


Başarmak sizin elinizde, azim ve kararlılığın olduğu yerde başarı daima vardır!

12 Aralık 2018 Çarşamba

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türkiye Ekonomisi (1950-1980)

1944 yılında ABD’nin Bretton Wood’s kasabasında toplanan bir konferansta yeni liberal düzen tartışılmaya başlandı. Bu konferansta serbest ticareti özendiren, uluslararası ticareti destekleyen ama uluslararası sermaye hareketlerini denetim altında tutacak bir düzen hedefleniyordu. Bu düzenin merkezinde şüphesiz ki Amerikan dolarını baz alan sabit kur rejimiydi(Altın standardı).  Aynı zamanda, bu toplantıda uluslararası bir para fonu(IMF) ve bir dünya bankası kurulmasına karar verildi. Tabi bu sıralarda ülke ekonomisinin geleceği için birçok iktisatçının görüşü vardı. Bunlardan biri ve en önemlisi Keynes’in görüşü olan devlet müdahaleciliğiydi. Böylece devlet sosyal hayatta harcamaları artıracak, istihdamı artıran uygun para ve maliye politikası kullanacaktı. 

Türkiye 1930’lu yıllarda devletçilik politikasını izliyordu ve ithal ikamesi uygulamaya başladı. Böylece ithal edilen mallara kota ve yüksek vergi oranları koyuyordu. İthal edilen malın yerli sanayi tarafından üretilmesini zorunlu kılıyordu. Bu cari açığı dizginliyordu.  Bunun yanı sıra 2. dünya savaşı sırasında alınan vergiler ülkede kaygı ve güvensizlik inşa etmişti. Ülkedeki az sayıda olan memur ve maaşlı çalışanlar savaş yıllarındaki yüksek enflasyon ve vurgunculuk ortamından olumsuz etkilenmişlerdi. Böylece 20 yıldan fazla süre iktidarda olan tek parti yönetimine, tarıma ve özel sektöre daha fazla önem verilmesi gerektiğini savunan muhalefet ortaya çıkmaya başladı. CHP içindeki bu muhalif grup 1946 yılında Demokrat Parti’yi kurdu.  Bu kurulan yeni parti kırdan kente birçok kişinin ilgisini çekiyordu. DP’nin iki temel arzusu dikkat çekiyordu: Özel sektörü öne çıkaran ve yabancı sermayeye davet çıkaran liberal bir anlayış ve tarıma ağırlık veren bir kalkınma stratejisi. Parti sloganı daha sonraları “her mahallede bir milyoner yaratmak” şeklinde oldu. DP döneminde ekonomide gerçekleştirilen en önemli değişiklik tarımsal araç, makine ve traktör ithalatının desteklenmesiydi. Böylece tarımda makineleşme arttı.

Kore savaşı sırasında ABD’nin tarım ürünleri stoklamasıyla Türkiye’nin dış ticaret hadleri 1948-1953 yılları arasında yaklaşık %50 kadar iyileşmişti. Savaş bitiminde ve birçok nedenle(hava koşulları vb.) Türkiye ekonomisi tersine döndü. Tarıma dayalı büyüme sürdürülemez oldu, zaaflar ortaya çıktı. DP hükümeti tarımsal gelirlerin düşmesinin önüne geçmek için tütünde yüksek fiyatlarla destekleme alımları devreye soktu. Bu alımlar Merkez Bankası(MB) tarafından geri ödenemeyecek kredilerle finanse ediliyordu. Parasal genişleme ile enflasyon dalgası oluştu, döviz rezervleri tükendi. Bu olanlardan sonra DP iktisadi liberalizmden vazgeçti. Ekonomiye devlet müdahalesi arttı. TR döviz bulamaz oldu. 1958’de TL’yi devalüe etti ve kur dolar karşısında 2.80 liradan 9 liraya düştü. ( Tek parti dönemindeki denk bütçe ve sağlam para politikasını hatırlarsak DP’nin 1950’lerin ortalarında başlattığı makroekonomi politikalarının TR’deki ilk popülizm denemesi olarak nitelendirmek hata olmaz.) Bu bağlamda DP’ye gelen eleştirilerin çoğu günü kurtarma politikaları izlemeleriydi. 

27 Mayıs darbesi sonrasında askeri rejim boşluğu kapatmak için Devlet Planlanma Teşkilatı’nı(DPT) kurdu. DPT böylelikle kamu sektörünün yanında özel sektörü destekleyecek yani piyasanın eline bırakmayacaktı. 

1960’lara gelindiğinde devlet karma ekonomiye geçmişti. Bu yıllarda Ereğli Demir-Çelik ve Petkim gibi kamu kuruluşları kurulmuştu. 1960’larda hızlı toparlanan Batı Avrupa ülkeleri TR’den işçi talep etmeye başladılar. Böylece TR’de işsizlik azalıyor, göç edeler ailelerine döviz gönderiyor ve TR’nin ödemeler dengesindeki sorunları yumuşatıyordu ve böylece ithalatı kolaylaştırıyordu. 1960’lı yıllarda yapılan yatırım harcamaları iç tasarruflarla ve yurtdışındaki işçilerin TR’ye gönderdiği dövizlerle finanse edildi. Tabi bu durum 1970’lerde ödemeler dengesinde büyük sorun yaratmaya başlamıştı. TL yine devalüe edildi. Kur dolar karşısında 9 liradan 15 liraya düştü.

ABD’nin Bretton Wood’sta aldığı doların altın karşısında sabitlenmesi(altın standardı) kararı Vietnam savaşının vb. sebepler yüzünden sürdürülemez hale geldi. Ve 1971 yılında bu standart koptu. Bu sırada tüm dünyayı etkileyecek yeni gelişmeler meydana geldi. İsrail, Suriye ve Mısır’la olan savaşı ABD ve diğer bazı Avrupa ülkelerinin desteklemesiyle OPEC ülkeleri bir araya gelerek petrol varil fiyatını 4-5 kat artırdılar ve 1973’te petrol krizi meydana geldi. TR bu sıralarda tüketimini azaltmadı. İşçi dövizlerinin azalmasıyla da dış borçlar artmaya devam etti.

1975 yılında döviz rezervlerinin erimeye başlamasıyla Demirel hükümeti yapısal reformlar yapmak yerine yüksek faizle ve olumsuz koşullarda kısa vadeli borçlanma uygulamasını başlattı. Bu dönemde TL yabancı paralar karşısında daha değerliydi. Ve devlet bu borçlanmalarına hazine garantisi getirdi. Bundan fazla kar eden yabacı ülkeler yüksek faizle borç vermeye devam ettiler. Böylece kamu kesimi yüksek borç altına girmeye devam etti.

1977 yılının ortalarına gelindiğinde kısa vadeli borç birikmiş ve ödenemez hale gelmişti. Süleyman Demirel bile o dönemi  ”70 sente muhtaç” duruma geldiğimizi söylüyordu. 1970’lerde başlayan krizin en büyük neden siyasal istikrarsızlık ve onun yönettiği iktisat politikalarıydı. Bu dönemde tarımda yeni gelişmeler yaşandı. 1930 yılında devletçilik ilkesiyle devlet yeni toprakları açarak tarım üretimini artırmıştı.. 1960’lı yıllarda yeni toprak açmak yetmiyordu, verimlilik artışı gerekliydi. Böylece 1970’lerde traktör ithal sayısında artış yaşandı, verimlilik arttı. ( 1960’larda 10000’den 1980’lerde 420000’e)

2. Dünya savaşının sona ermesinden 1973 yılındaki petrol krizine kadar dünya ekonomisi tarihindeki en güçlü büyümeyi ve gelir artışını yakaladı. 2. Dünya savaşı sonrası TR tarıma dayalı büyümeyi sürdürmeye devam etti. Daha sonra gelişen ülkeleri örnek alarak ithal ikamesiyle sanayileşme stratejisine geçildi.

TR 1950’lerin ortalarında ve özelikle de 1970’lerin ikinci yarısındaki krizlere karşın, TR ekonomi   tarihinde en yüksek büyüme hızlarına 1950-1980 döneminde ulaştı. 1980’den sonra ise Neoliberal politikalar izlemeye başladı.

Not: Bu makalede ele alınan konu genel olarak Şevket Pamuk’un "Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi" kitabı ve kendi yorumumun kitaba paralel harmanlanmasıyla oluşturulmuştur. Ayrıca makalede ki bazı araştırmalara ait sayısal bilgiler kitaptan birebir alınmıştır.